Ata Sporumuz Okçuluk Hakkında İlginç Bilgiler

27-06-2022 15:53
Ata Sporumuz Okçuluk Hakkında İlginç Bilgiler

Ata Sporumuz Okçuluk ile ilgili ilginç bilgileri sizler için sıraladık!

Sadak ve Tirkeş: Sadak kelimesi Dede Korkut Kitabında geçen ok torbasıdır, (Alıntı: Sadakından doksan oχun yere dökdü); ancak başka kaynaklarda yay torbası olarak da ifade edilmektedir. Dolayısıyla sadak hem yay hem de ok taşımak için kullanılan, bele iliştirilen kılıfa denmekteydi. Bugün olimpik okçulukta ok kılıfına sadak denmektedir. Tirkeş kelimesi ise Farsçadan gelmekte, tam olarak ok-çeken anlamına gelmektedir. Tirkeş kelimesi olimpik okçuluğa taşınmamış olup, bugün geleneksel okçulukta tartışmasız şekilde sadak yay için, tirkeş ok için kullanılan kılıftır. Sağlak bir okçu için sadak sola, tirkeş sağa takılmaktadır. Nedenleriyle ilgili bilgi için "Tirkeş Nedir" blogumuza göz atın!

Çilekeş: Keş sözcüğü geleneksel okçulukta oldukça kullanılan, sonuna eklenen "çekmek" anlamı katan bir ektir. Bugün kiriş olarak adlandırılan ve yayı gerili tutan ipe çile denir. Bir kemankeşin iyi bir kemankeş olması statü meselesidir ve bunun yolu da çok kez ok atmaktan veya kepaze çekmekten gelir. O yüzden çok yay gerene, çilekeş denirdi. Bugün dahi kullanılan terimin kökü, aslen çok kez yay germekten gelmektedir.

Kepaze
: Bir okçunun eline gerçek bir yay almadan önce 40 fırın ekmek yemesi gerekir! Nefes kontrolü, duruş, bırakış idmanları gerçek yayla yapılması birçok sebepten ötürü zor ve meşakkatliydi. Bundan dolayı adı
kepaze (bazen kepade) olarak bilinen,  hasarlı veya gevşek bir yayla antreman yapması gerekirdi. Kelime buradan nasıl oldu da "Kepaze Olmak" deyimine evrildi? Bilen varsa yorumunuzu iletin!

Altın Atmak: Eskiler "ok atan altın atar" derlerdi. Sebebi malum, oklar hazırlaması aşırı meşakkatli ve maliyetliydi. Bugün olimpik okçulukta da oldukça pahalı olan bir numaralı oklar yüzünden deyim hala yerinde. Bu ve bunun gibi bilgileri de bulabileceğiniz, en köklü okçuluk kitaplarından Ünsal Ünlü'nün Türk Okçuluğu kitabını okumanızı tavsiye ederiz.

Korkunun İcadı: Türk Silahlı Kuvvetlerimiz kuruluşu olarak Kara Kuvvetlerimizin kuruluşuyla aynı yılı işaret eder: MÖ 209. Bunun sebebi, Mete Han'ın düzenli orduyu kuruşu olarak kabul edilmesidir. On ve katları şeklinde bir yapıyı içeren ordu sisteminde yine kendisinin icadı olan ıslık oku ya da diğer adıyla çavuş oku, hem sayısı binleri bulan okçulara hedef göstermek, hem de yeri geldiğinde binlerce ıslık okunun salınmasıyla düşman üzerinde psikolojik bir baskı kurmak amacıyla kullanılıyordu. Bir tane çavuş okunun çıkardığı sesi duyduğunuzda, bin katını hayal edip de savaş ortamında bunun salacağı korkuyu hayal etmek zor olmasa gerek.



El işçiliğiyle mükemmelleştirilmiş bir çavuş oku. Temrendeki delik sayesinde sıkışan hava ıslık sesi çıkarmaktadır. 
Zihgir: Osmanlı padişahları okçulukta ustalaşmada emek harcardı, iyi bir okçu olmak, statü olarak da önemliydi. Zihgir de atış yüzüğü olarak bir okçu olmanın olmazsa olmaz bir parçasıydı. Asya kavimlerinin zamanla geliştirdikleri bir aparat olarak iyi bir okçu zihgirini asla yanından ayırmaz, hatta gündelik olarak da parmağından çıkarmazdı. Fatih Sultan Mehmet, Nakkaş Sinan Bey'in çizdiği portresinde gül koklarken, sağ elinde zihgiriyle tasvir edilmiştir. Merak edenler için detaylar burada!


Recurve bow
yani olimpik yay ismini, recurve formuna borçludur. Bu formun nereden geldiğini merak ettiniz mi? Asya kavimleri, diğer kavimlerden farklı olarak yayın kanatlarını düz veya hedeften taraf değil, atıcıdan tarafa gelecek şekilde ters bükülür şekilde kullanmayı geliştirmişlerdir. Avrupa'da daha düz olarak yontulmuş ağaçlardan yine düz formda biten, uzun yaylar gözlemlenirken Asyatik yaylarda durum çok farklıdır. Bu forma recurve form denir ve neredeyse tüm doğu kökenli yaylarda gözlemlenir bir formdur. Genel kanının tersine, bu formu türkler geliştirmemiş olsa da, Osmanlı’da bu formun mükemmelleştirildiği doğrudur.

Bu form reflex-deflex ile karıştırılmamalıdır, bu terimler yayın kurulu değilkenki formlarının, içbükey veya dışbükey olmaları ayrımından gelmektedir. Temelde ayrımı yaparken, yayın kabzasından referans alarak formu değerlendirilir. Peki reflex-deflex ayrımı var da, recurve-decurve ayrımı yok mu? Elbette var! Ancak decurve yayların recurve'e göre neredeyse hiç avantajı yoktur. Genellikle kötü kalitedeki ağaçlardan, asgari avlanma ihtiyaçlarını gidermek için kullanıldıkları, geride kalan mağara resimlerinden biliniyor. Hal böyle olunca decurve ismi tarihte silinip giden, ancak recurve ismi bugünlere kadar gelen bir değer oluyor. Decurve formu ara sıra yapılabilen hatalarda görmek yine de mümkün :) Bu vesileyle Cüneyt Arkın'ı rahmetle anıp, konuyla ilgili güzel bir okuma için Ok Ucu sayfasındaki yazıya göz atmaya davet edelim.

Nasıl tutarsa tutsun, Malkoçoğlu en iyi şekilde atar :) 

Klasik kanatlı veya klasik dediğimiz yay tipi recurve yaylardır, ancak ironik bir şekilde bu forma “klasik” denmesine vesile olan geleneksel yaylara klasik yay demiyoruz. Bugün bile birçok yeni okçunun isimlendirmeyi karıştırmasına sebep olan bu durum ilginçtir. Bunun yanında birçok kültüre ait farklı farklı Geleneksel yaylar olsa da, ülkemizde de Geleneksel yay denince akla ilk ve tek olarak Türk Geleneksel Yayı gelir.  

Hareket Çekmek: Söz gelimi, Fransız ve İngilizleri karşı karşıya getiren Yüz Yıl Savaşı sürecine denk gelen Agincourt Muharebesi'nde İngilizler Fransızlara kesilmiş orta parmaklarını göstererek hala ok atabildiklerini gösterirlerdi çünkü Fransızlar, yine söz gelimi, esir aldıkları İngiliz okçularını geri bırakmadan önce o çok ünlü yaylarını tekrar çekmelerine engel olmak için orta parmaklarını keserlermiş. Sebebi, İngilizlerin 3 parmakla çektikleri yaylarından Fransızların çok muzdarip olmasıymış. Bu hikayeden orta parmakla hareket çekmenin doğduğu söylenir. Her ne kadar okçuluğu da içeren, ilginç bir anlatısı olsa da bu hikayenin hareket çekmenin kökeni olmadığı birçok argümanın örnekleriyle sunulmasıyla kanıtlanmıştır.

Nişantaşı: Geleneksel okçulukta başarıyı nasıl ölçeriz? Altlarında birçok kırılımı bulunsa da, geleneksel okçulukta iki türlü başarı tipi vardı: Hedefi vurabilmek veya uzağa atabilmek. İkisi de ayrı becerilere ve kas gelişimine bağlıdır. Uzağa atış becerisini, farklı rüzgarlara göre ayrımı yapılan “kulvarlar”da ölçüyorduk. Farklı şehirlerde farklı sayılarda kulvar ya da yerleşik ismiyle menzil olsa da, en çok atış elbette İstanbul’da yapılıyordu. Menzil atışını ilk yapan okçunun anısına bir taş, atış başlangıç noktasına bir diğeri ve nihayet en uzağa atana da ayrı bir taş, menzil taşı dikilirdi. Nişantaşı da ismini bu nişan yani menzil taşlarından alıyor. Menzil taşlarıyla ilgili aktarılacak o kadar çok şey var ki, bunun için ayrı bir yazı yazıp beğeninize sunduk. Buyrun, iyi okumalar!


 
Sultan II. Mahmut Menzili’nin ana taşı: Okmeydanı’nda Keçecipîri Mahallesi’nde, Ufuk Sokağı üzerinde bulunan taşın XIX. yüzyıl sonlarında basılmış kartpostaldaki eski ve bugünkü durumları (daha sonradan Okçular Vakfı'na taşınmıştır) Alıntı: istanbultarihi.ist

Peki Okmeydanı? Zamanında herkesin malumu olan, ok atılan meydan, yakın zamana kadar atıl durumdayken bilinmeyen bu durum, şu anda oldukça faal olduğu için artık isimlendirmenin kaynağı açıkça anlaşılıyor olmalı.

Tozkoparan İskender: Nişantaşı'ndan ve menzil okçuluğundan bahsedip, Dünya rekoru sahibi okçumuz Tozkoparan İskender'den bahsetmemek imkansızdır. Bugün hala eşi benzerine rastlanmamış olan, Okmeydanı'nda yaptığı 1281.5 gezlik (846 metre) dünya rekoru menzil atışıyla bilinen Tozkoparan İskender'in daha birçok başarısı bulunmaktadır. İlginç hayatını merak ediyorsanız bu yazımızı mutlaka okumalısınız!

Ata Sporu Okçulukla ilgili bu kadar bilgi paylaşıp da , Okspor'dan bahsetmemek de olmazdı. Konuyla ilgili alıntımızı,  Türkpusat Savaş Sanatları Müzesi sayfasından paylaşıyoruz: 1937’de Atatürk’ün gayretleriyle kurulan Okspor Kurumu, cumhuriyet tarihimizin ilk spor kulüplerinden kabul edilir. Türk okçuluğunu ve kemankeşlik geleneğini canlandırmayı amaçlayan bu teşekkül; Vasıf Erkman, Safi Toksöz, Tahsin Doğrumoğlu, Halim Kunter, Hüsnü Tengüz, İhsan Üstsöz ve Vakkas Okatan gibi milli spora gönül vermiş kişilerin gayretleriyle meydana geldi. Necmettin Okyay, Vakkas Okatan, Bahir Özok, İbrahim Özok, Kemal Gürses okçuluğun hem spor alanında hem de zanaat yönüyle geliştirilmesi için büyük çaba harcadılar. Milli sporumuzu ihya etme çalışmaları ve okçuluğa olan sevdaları, soyadlarını alırken de tezahür etmiş “Okyay", "Okatan", "Özok" gibi soyadlarını yaşatmalarına da vesile olmuştu. Mehmed Necmettin Okyay, okçuluk yanısıra hat veya ebru gibi el sanatlarımızda da mahir önemli sanatçılarımızdandır. Türkiye’de geleneksel okçuluğun gelişmesinde dikkate değer bir rol oynayan Okspor Kurumu, müzemizde de tanıtılacak ve kültürel mirasımızın önemli bir değeri olarak gelecek kuşaklara aktarılacaktır. Bu amaçla yürüttüğümüz bir çalışma ile müzemizin bir köşesi Okspor Kurumu’nun tanıtılması için tahsis edilmiştir (Alıntıdır).


Okspor ve Türkiye'nin ilk okçu kadınlarından Betül Diker, siperlikle menzil atışı yaparken.

Ata Sporumuz Okçuluğu yapmak isteyenler için güzel bir haber: Hangi malzemeyi alacağınızdan emin değilseniz bizimle iletişime geçerek amacınıza en uygun yayı alma konusunda desteğimize başvurabilirsiniz. Herkesin asgari seviyede de olsa bir eğitimden geçmesi gerektiğini savunuyor ve tüm eğitimcilerimizi destekliyoruz. Bu sebeple oluşturduğumuz Türkiye okçuluk kursları haritamızı incelemeyi ve size yakın bir kursla temasa geçmeyi de ihmal etmeyin.

Daha da fazlası yazılamaz mı? Elbette. Eklemek istedikleriniz varsa lütfen bizle iletişime geçin ve mutlaka diğer yazılarımıza da göz gezdirin.
IdeaSoft® | E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.