2010’ da İstanbul Fetih Cemiyeti'ne bağlı bir "Tarihi Okçuluk Enstitüsü" kurulmuştur. Enstitü, Sultan II.Mahmud'un emriyle Mustafa Kâni Bey'e yazdırılan "Telhîs-i Resâilât-ı Rumât"'ı 2010'da bizlere kazandırmıştır.
İstanbul Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Tarihi Ana Bilim Dalı'nda Arş. Gör. olarak çalışan Selim Ahmetoğlu'nun kitap hakkındaki bilgilendirici yazısını paylaşıyoruz.
Okçuluk, ateşli silahların ortaya çıkışına kadar geçen dönemde,
dünya tarihinde önemli bir savaş sanatı ve spor dalı olarak ilgi görmüştür.
Özellikle, Türklerin hayatında okçuluğun her zaman önemli bir yeri
olmuştur. Tarihin eski devirlerinden beri; ordu-millet anlayışına sahip
olan Türklerde, her bireye ata binmek, kılıç kullanmak ve ok atmak,
özellikle at üzerinde giderken ok atmak öğretilerek bir savaşçı olarak
yetişmelerine çalışılırdı. Bu becerilere sahip askerlerden oluşan güçlü
ordular sayesinde dünyanın değişik yerlerinde güçlü devletler kuran
Türkler, okçuluktaki üstün becerilerinin faydalarını oldukça
görmüşlerdir. Türklerin tarih boyunca kurduğu bütün devletlerde
okçuluk sanatının gelişmesine ve kaliteli okçu birlikleri yetiştirilmesine
önem verilmiştir. Okçuluk, İslam toplumlarında da bir hayli ilgi
görmüştür. Özellikle, Hz. Muhammed'in bir hadis-i şerifinde bir babanın
oğluna öğretmesi gereken şeyler arasında okçuluğu da saydığı
bilinmektedir.
Yüzyıllar boyunca önemini koruyan bu sanat; ateşli silahların hızla
gelişmesi ve yayılması nedeniyle, 16. yüzyıldan itibaren eski önemini
kaybetmeye başlamıştır. Özellikle, Osmanlı Devleti'nde büyük bir
öneme haiz olan okçuluk hakkında, bu sanatın inceliklerini anlatan çeşitli
kitaplar yazılmıştır. Son iki yüzyıldır eski önemini kaybeden okçuluğu
yeniden canlandırma gayretleri neticesinde, bu hünerle ilgili eserler gün
yüzüne çıkarılmaya başlanmıştır.
İstanbul Fetih Cemiyeti'ne bağlı olarak kurulan "Tarihî Okçuluk
Enstitüsü", Türk savaş ve spor tarihinde önemli bir yeri olan okçuluğu bir
spor ve kültür faaliyeti olarak yeniden canlandırmayı amaçlamaktadır.
Bu nedenle, ilk olarak Mustafa Kâni Bey tarafından 1252 (1836) yılında
hazırlanan Telhîs-i Resâilât-ı Rumât (Okçuluk Kitabı) isimli eser yayına
hazırlanmıştır. Sultan II. Mahmut'un emri ile 1836'da Mustafa Kâni Bey tarafından, konuyla ilgili çeşitli eserlerin incelenmesiyle hazırlanan bu
eser, dönemin meşhur hattatı Hattat Mustafa İzzet tarafından yazılmıştır.
1847'de ise İstanbul'da, Matbaa-i Âmire'de ek yapılarak basılmıştır.
Daha önce; çeşitli tarihlerde, Almanca ve İngilizce baskıları yapılan bu
eserin tek yazma nüshası, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler
kütüphanesinden temin edilmiş ve orijinal metin, önce Prof. Dr. Mehmet
CANATAR tarafından Latin harflerine, daha sonra da kolay
anlaşılabilmesi için Prof. Dr. Kemal YAVUZ tarafından günümüz
Türkçesine çevrilmiştir.
İstanbul Fetih Cemiyeti Tarihî Okçuluk Enstitüsü tarafından
hazırlatılan bu kitap; önce Prof. Dr. Kemal YAVUZ tarafından
hazırlanan eserin günümüz Türkçesine çevrilmiş hâli, ardından Prof. Dr.
Mehmet CANATAR tarafından hazırlanan Latin harflerine çevrilmiş
şekli ve en sonda da eserin orijinal nüshasının tıpkıbasım olarak bir araya
getirilmesiyle meydana getirilmiştir.
Telhîs-i Resâilât-ı Rumât; Mustafa Kâni Bey'in eserin mukaddime
kısmında bizzat ifade ettiği gibi, bir önsöz, dört ana bölüm ve bir sonuç
kısmından oluşmaktadır. Önsöze bakıldığında, bu bölümde, ok atma
şekillerinin önderi olarak adlandırılan Hazreti Halid bin Zeyd tarafından
yazılan ve ok atmanın faziletlerini anlatan kırk tane hadis-i şerife yer
verildiği görülmektedir. Böylece, okçuluk sanatının İslam kültüründeki
ehemmiyeti vurgulanmaya çalışılmıştır.
Birinci bölümde; Türk ve İslam tarihinde adları geçen önemli
kişilerden nakledilen okçuluk ile ilgili bilgilerin yanı sıra, ok atma
yarışlarıyla ilgili mesele ve hükümler anlatılmaktadır.
İkinci bölümde ise; kabza tutmanın usulü, ok atışında çeşitli Arap
ileri gelenlerinin tutumları ve bunların atıcılıkları, ok atma usulünün
tarifi, atıştan önceki duruş şekilleri, nişan alma usulleri, yay çekme
teknikleri, atış sırasında nefes ayarlama teknikleri en ince ayrıntılarıyla
ve örnekler verilerek anlatılmaktadır.
Üçüncü bölümde; Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e kadar geçen
peygamberler ve onların takipçilerinin okçuluk üzerinde ne kadar önemle
durdukları anlatılmaktadır. Bunun ardından, Sultan II. Mahmut'un
okçuluk sanatının yeniden gelişmesi için okul açtırdığı, burada gençlere eğitim vererek iyi birer okçu olarak yetişmelerini sağlamaya çalıştığı
ifade edilmektedir. Sonra, II. Mahmut'un kendisinin ok atma sanatındaki
ustalıklarını sergilediği atış talimlerinden uzun uzadıya bahsedilmektedir.
Hatta, padişahın okçuluktaki yeteneği hususunda tereddüdü olan
Amerikan elçisinin, bizzat kendi gözleriyle tanık olduğu atışlar
sonrasında hayranlığını gizleyemediği de nakledilmektedir. Atış
talimlerinin yapıldığı alanlara dikilen nişan taşları ve bunların özellikleri
de bu bölümde anlatılmaktadır.
Dördüncü bölümde ise; siper düzeneği, yay, yayın yapımı ve
bakımı, yay çeşitleri, yayın kullanımı anlatılmaktadır. Bunun ardından;
ok, ok çeşitleri ve okun özellikleri hakkında ayrıntılı bilgiler
verilmektedir. Daha sonra, ok isimleri anlatıldıktan sonra ok tamir
usulleri dile getirilmektedir. Ok atıcılığının kusurları ve okun sebep
olduğu bazı kusurlar ifade edildikten sonra vücudun ok atıcılığında nasıl
kullanılacağına da değinilerek bu bölüme son verilmektedir.
Sonuç bölümünde, okçuluk ile ilgili olan diğer alet edevat ve
bunları imal eden meslekler ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. Bunun
ardından, ok atıcılarının bazı usulleri ifade edilmektedir. Daha sonra ise
aralarında Sultan II. Mahmut'un da bulunduğu birçok önemli ok atıcısı
hakkında oldukça ayrıntılı bilgiler verilerek kitaba son verilmektedir.
Okçuluk sanatını en ince ayrıntılarına kadar anlatan bu eserin,
tarihimizde önemli bir yeri olan bu sanatın yeniden ihya edilmesi
hususunda büyük bir boşluğu dolduracağı düşünülmektedir.
Kitap Okçuluk Telhis-İ Resâilât-ı Rumât
Yorum (1) | Yorum Yap
700,00 TL
68,54 TL den başlayan taksitlerle!
Stok Kodu
ACK008
Hafta içi saat 15:00’e kadar verilen siparişler aynı gün kargoda!
Kapıda Ödeme / Sanal POS / Havale EFT ödeme imkanıyla.
Kapıda Ödeme / Sanal POS / Havale EFT ödeme imkanıyla.
Yorumlar
baskı
tekrardan baskisi olacakmi?
Tunç Okçuluk'tan Müşterimize Cevap:
Merhaba, biz de yayınevlerinden bu sorunun cevabını bekliyoruz. Umarız ki olacaktır. İyi günler.
Batuhan Şaras | 21/02/2021
2010’ da İstanbul Fetih Cemiyeti'ne bağlı bir "Tarihi Okçuluk Enstitüsü" kurulmuştur. Enstitü, Sultan II.Mahmud'un emriyle Mustafa Kâni Bey'e yazdırılan "Telhîs-i Resâilât-ı Rumât"'ı 2010'da bizlere kazandırmıştır.
İstanbul Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Tarihi Ana Bilim Dalı'nda Arş. Gör. olarak çalışan Selim Ahmetoğlu'nun kitap hakkındaki bilgilendirici yazısını paylaşıyoruz.
Okçuluk, ateşli silahların ortaya çıkışına kadar geçen dönemde,
dünya tarihinde önemli bir savaş sanatı ve spor dalı olarak ilgi görmüştür.
Özellikle, Türklerin hayatında okçuluğun her zaman önemli bir yeri
olmuştur. Tarihin eski devirlerinden beri; ordu-millet anlayışına sahip
olan Türklerde, her bireye ata binmek, kılıç kullanmak ve ok atmak,
özellikle at üzerinde giderken ok atmak öğretilerek bir savaşçı olarak
yetişmelerine çalışılırdı. Bu becerilere sahip askerlerden oluşan güçlü
ordular sayesinde dünyanın değişik yerlerinde güçlü devletler kuran
Türkler, okçuluktaki üstün becerilerinin faydalarını oldukça
görmüşlerdir. Türklerin tarih boyunca kurduğu bütün devletlerde
okçuluk sanatının gelişmesine ve kaliteli okçu birlikleri yetiştirilmesine
önem verilmiştir. Okçuluk, İslam toplumlarında da bir hayli ilgi
görmüştür. Özellikle, Hz. Muhammed'in bir hadis-i şerifinde bir babanın
oğluna öğretmesi gereken şeyler arasında okçuluğu da saydığı
bilinmektedir.
Yüzyıllar boyunca önemini koruyan bu sanat; ateşli silahların hızla
gelişmesi ve yayılması nedeniyle, 16. yüzyıldan itibaren eski önemini
kaybetmeye başlamıştır. Özellikle, Osmanlı Devleti'nde büyük bir
öneme haiz olan okçuluk hakkında, bu sanatın inceliklerini anlatan çeşitli
kitaplar yazılmıştır. Son iki yüzyıldır eski önemini kaybeden okçuluğu
yeniden canlandırma gayretleri neticesinde, bu hünerle ilgili eserler gün
yüzüne çıkarılmaya başlanmıştır.
İstanbul Fetih Cemiyeti'ne bağlı olarak kurulan "Tarihî Okçuluk
Enstitüsü", Türk savaş ve spor tarihinde önemli bir yeri olan okçuluğu bir
spor ve kültür faaliyeti olarak yeniden canlandırmayı amaçlamaktadır.
Bu nedenle, ilk olarak Mustafa Kâni Bey tarafından 1252 (1836) yılında
hazırlanan Telhîs-i Resâilât-ı Rumât (Okçuluk Kitabı) isimli eser yayına
hazırlanmıştır. Sultan II. Mahmut'un emri ile 1836'da Mustafa Kâni Bey tarafından, konuyla ilgili çeşitli eserlerin incelenmesiyle hazırlanan bu
eser, dönemin meşhur hattatı Hattat Mustafa İzzet tarafından yazılmıştır.
1847'de ise İstanbul'da, Matbaa-i Âmire'de ek yapılarak basılmıştır.
Daha önce; çeşitli tarihlerde, Almanca ve İngilizce baskıları yapılan bu
eserin tek yazma nüshası, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler
kütüphanesinden temin edilmiş ve orijinal metin, önce Prof. Dr. Mehmet
CANATAR tarafından Latin harflerine, daha sonra da kolay
anlaşılabilmesi için Prof. Dr. Kemal YAVUZ tarafından günümüz
Türkçesine çevrilmiştir.
İstanbul Fetih Cemiyeti Tarihî Okçuluk Enstitüsü tarafından
hazırlatılan bu kitap; önce Prof. Dr. Kemal YAVUZ tarafından
hazırlanan eserin günümüz Türkçesine çevrilmiş hâli, ardından Prof. Dr.
Mehmet CANATAR tarafından hazırlanan Latin harflerine çevrilmiş
şekli ve en sonda da eserin orijinal nüshasının tıpkıbasım olarak bir araya
getirilmesiyle meydana getirilmiştir.
Telhîs-i Resâilât-ı Rumât; Mustafa Kâni Bey'in eserin mukaddime
kısmında bizzat ifade ettiği gibi, bir önsöz, dört ana bölüm ve bir sonuç
kısmından oluşmaktadır. Önsöze bakıldığında, bu bölümde, ok atma
şekillerinin önderi olarak adlandırılan Hazreti Halid bin Zeyd tarafından
yazılan ve ok atmanın faziletlerini anlatan kırk tane hadis-i şerife yer
verildiği görülmektedir. Böylece, okçuluk sanatının İslam kültüründeki
ehemmiyeti vurgulanmaya çalışılmıştır.
Birinci bölümde; Türk ve İslam tarihinde adları geçen önemli
kişilerden nakledilen okçuluk ile ilgili bilgilerin yanı sıra, ok atma
yarışlarıyla ilgili mesele ve hükümler anlatılmaktadır.
İkinci bölümde ise; kabza tutmanın usulü, ok atışında çeşitli Arap
ileri gelenlerinin tutumları ve bunların atıcılıkları, ok atma usulünün
tarifi, atıştan önceki duruş şekilleri, nişan alma usulleri, yay çekme
teknikleri, atış sırasında nefes ayarlama teknikleri en ince ayrıntılarıyla
ve örnekler verilerek anlatılmaktadır.
Üçüncü bölümde; Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e kadar geçen
peygamberler ve onların takipçilerinin okçuluk üzerinde ne kadar önemle
durdukları anlatılmaktadır. Bunun ardından, Sultan II. Mahmut'un
okçuluk sanatının yeniden gelişmesi için okul açtırdığı, burada gençlere eğitim vererek iyi birer okçu olarak yetişmelerini sağlamaya çalıştığı
ifade edilmektedir. Sonra, II. Mahmut'un kendisinin ok atma sanatındaki
ustalıklarını sergilediği atış talimlerinden uzun uzadıya bahsedilmektedir.
Hatta, padişahın okçuluktaki yeteneği hususunda tereddüdü olan
Amerikan elçisinin, bizzat kendi gözleriyle tanık olduğu atışlar
sonrasında hayranlığını gizleyemediği de nakledilmektedir. Atış
talimlerinin yapıldığı alanlara dikilen nişan taşları ve bunların özellikleri
de bu bölümde anlatılmaktadır.
Dördüncü bölümde ise; siper düzeneği, yay, yayın yapımı ve
bakımı, yay çeşitleri, yayın kullanımı anlatılmaktadır. Bunun ardından;
ok, ok çeşitleri ve okun özellikleri hakkında ayrıntılı bilgiler
verilmektedir. Daha sonra, ok isimleri anlatıldıktan sonra ok tamir
usulleri dile getirilmektedir. Ok atıcılığının kusurları ve okun sebep
olduğu bazı kusurlar ifade edildikten sonra vücudun ok atıcılığında nasıl
kullanılacağına da değinilerek bu bölüme son verilmektedir.
Sonuç bölümünde, okçuluk ile ilgili olan diğer alet edevat ve
bunları imal eden meslekler ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. Bunun
ardından, ok atıcılarının bazı usulleri ifade edilmektedir. Daha sonra ise
aralarında Sultan II. Mahmut'un da bulunduğu birçok önemli ok atıcısı
hakkında oldukça ayrıntılı bilgiler verilerek kitaba son verilmektedir.
Okçuluk sanatını en ince ayrıntılarına kadar anlatan bu eserin,
tarihimizde önemli bir yeri olan bu sanatın yeniden ihya edilmesi
hususunda büyük bir boşluğu dolduracağı düşünülmektedir.